Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Meltem Yalınay ile yeme düzenimiz, bağırsaklarımız ve bağırsaklarımızdaki mikroorganizmaların vücudumuzdaki etkilerine dair, bilgilendirici ve ufkumuzu genişletebilecek bir röportaj gerçekleştirdik. Değerli doktorumuza bu röportaj için teşekkür ediyoruz.
İlk olarak sormak istediğimiz bağırsak mikrobiyomu nedir? Neden dünya bu konuya bu kadar ilgi duymakta?
Dünyada tıbbın en ilgi çeken alanlarının başında bağırsak mikrobiyotası ve bağırsak mikrobiyumu gelmektedir. Peki, bu ne demektir? Bağırsak mikrobiyotası, bizimle yaşayan mikroorganizma topluluğuna verilen isimdir. Bu mikrobiyota genlerine de mikrobiyom adı verilir. Bağırsak mikrobiyotası, diğer hücrelerimizden bir buçuk kat daha fazla olduğu için bizi nasıl yönettiğini anlamak zorundayız. Yönetimden kastımız, yediğimiz ve içtiğimiz her besini, önce bağırsaklarımızda bulunan bu kalabalık mikroorganizma ordusu parçalıyor. Ardından bu mikroorganizmaların metabolitleri, yani parçalanma ürünleri, bizim birçok metabolik fonksiyonumuzu düzenliyor. Hormon salgılarımızı, sinir iletilerindeki aracı moleküllerin salgılanmasını, esas ve en önemlisi ise bağışıklık yanıtı ile ilgili hücrelerin cevaplarının olgunlaşmasını bu mikroorganizmaların metabolizma ürünleri sağlıyor. Bunların özel ismi ise kısa zincirli yağ asididir. Eğer bu metabolitler, bağırsak mikrobiyotamız tarafından yeterli miktarda oluşuyorsa, sağlığımız olumlu yönde desteklenmektedir. Kısa zincirli yağ asitleri, bağışıklık yanıtımızda sitokin adını verdiğimiz salgıların, hormonlar ve nörotransmitter dediğimiz sinir sistemindeki önemli aracı moleküllerin düzenli yapımını ve metabolizmamızı düzenler. Ama eğer bu bakterilerde dengesizlik varsa o zaman sentezlenme işleminde aksamalar yaşanıyor ve bağırsakta geçirgen bağırsak dediğimiz kronik sistemik hastalıkların oluşmasına yol açmaktadır.
Peki, bu noktada geçirgen bağırsak dediğimiz durum tam olarak neyi ifade ediyor?
Sentezleme işlemesinin aksamasıyla bağırsak duvarının sıkı bağlantı proteinlerinin yapısı bozulmaya başlıyor ve mikroorganizmalar için kendilerine faydalı ancak vücudumuz için zararlı bir zehir vücuda karışmaya başlıyor. İşte bu salgılanan zehir, metabolik sendrom, kilo alma, obezite, insülin ve hormon direnci gibi problemlere sebep oluyor.
Bunun yanı sıra, bağırsak ve beyin ekseninin etkilenmesiyle de kaygı, depresyon bozuklukları, uyku bozuklukları, dikkat eksikliği, sisli beyin ve öğrenme güçlükleri gibi belirtilere yol açıyor. Özellikle dikkat eksikliği gibi problemler, günümüzde hem çocuklarda hem erişkinlerde ciddi boyutlarda görülebiliyor.
Otistik spektrum bozukluğu gibi önemli sağlık sorunlarının da ana kaynağının bağırsak mikrobiyomunun bozuklukları olduğu da kanıtlanmıştır. Bağırsak mikromiyom dengesizliği aynı zamanda, inflamatuvar bağırsak hastalıklarının, otoimmün hastalıkların, intoleransın ve alerjilerin ana kaynağıdır.
Peki, mikrobiyom ve mikrobiyom analizi neden önemli? Bize sağladığı faydalar bu noktada nelerdir? Bu ne beklememiz gerekiyor?
Mikrobiyom analizi ile bağırsaklarımızdaki mikroorganizma topluluğunu görünür hale getirdiğimizde çok ciddi bir kanıta dayalı bilgi elde etmiş oluyoruz. Bu bilgiler de vücudumuzun nasıl yönetildiğine dair bizlere veri sunuyor. Mesela bu verilerle başımıza gelebilecek sistemik hastalıklar için önlem almış olabiliyoruz, olası dengesizlikleri düzelterek mevcut sistemik hastalıkların tedavisine destek olabiliyoruz.
Özellikle kardiyometabolik hastalıklar, kilo problemleri, romatizmal hastalıklar, intolerans, otoimmünite, bağırsak beyin ekseninin etkilendiği rahatsızlıklarda bağırsak mikrobiyom analizi ile sağlık yönetiminin dünyada da çok önemli bir noktada olduğunu görüyoruz. İşte bu noktada koruyucu hekimlik dediğimiz kavram ortaya çıkıyor. Bağırsak mikrobiyom analizleri ile mikrobiyom modülasyonu ve sağlık yönetimi koruyucu hekimliktir. Sistemik hastalıklar ortaya çıkmadan kişiye özel beslenme ve probiyotik dediğimiz iyileştirici bakterilerle sağlığımızı korumak mümkün olmaktadır.
Bu tedavilerde uygulanan kişiselleştirilmiş bağırsak mikrobiyom analizi ne demektir, nasıl yapılır ve ne işe yarar?
Tıbbın en ilgisini çeken güncel konuların başında, kişiye yönelik tedavilerin düzenlenmesi gelmektedir. Kişiye özel bağırsak mikrobiyom analizi öncelik taşıyan bir alandır. Çünkü parmak izi gibi bağırsak mikrobiyomları da kişiye özeldir ve bu mikrobiyomların profilini görüp başımıza gelebilecek hastalıkları ya da tanı konmuş hastalıkların destek tedavisi mümkün olmaktadır.
Kişiselleştirilmiş bağırsak mikrobiyom analizi nasıl yapılmaktadır. Kişinin gaita örneği alınarak bağırsaklarındaki mikroorganizmaların genetik haritası çıkartılır. Bu analizi yapmak için kullandığımız ve tescilli markam olan “myBIOTIC” isimli sistemimiz ile bu analizleri doğru ve güvenilir bir şekilde gerçekleştiriyoruz. Buradan elde ettiğimiz verilerle öncelikle kişiye özel beslenme modellerinin çıkartılması sağlanıyor ve kişinin ihtiyacı olan probiyotik adını verdiğimiz iyi bakteriler kişiye özel veriliyor.
Sağlık ve bağışıklık yanıtına destek sağlayan bu özel bakteriler,‘suş kodu’ dediğimiz bir kimlik numarası içermek zorundadır ve ihtiyacımız olan iyi bakterilerin yerine konması, var olan bu dengesizlik durumunun ve bağışıklık yanıtını düzenlenmesinde bize çok fayda sağlar.
Ayrıca, kişiselleştirilmiş bağırsak mikrobiyom analizi, geçirgen bağırsa, kronik inflamatuvar bağırsak hastalıkları, irritabl bağırsak sendromu, kardiyometabolik hastalıklar, intolerans, alerji, otoimmünitei bağırsak beyin ekseni ilişkili hastalıklarla ilişkili mikrobiyom profilleri ile tanı, kişiye özel beslenme, koruyucu destek tedavi yaklaşımları ile bağırsak mikrobiyom düzenlenmesi ile sağlık koşuluna önemli bir katkı sağlar. Özetle, kişiselleştirilmiş bağırsak mikrobiyom analizi, bağırsakta bulunan mikropları yüksek bir kanıt düzeyi ile belirleyerek sağlık yönetimine özel bir destek sağlar. Biz de bu kanıtlar ışığında gerekli tedavi yöntemleri sunuyoruz.
Peki, Meltem Hanım bu mikroplar nereden geliyor? Kaynağı neresi?
Evet, bu konuyu anlamamızın da bizlere çok faydası var. Bizim bağırsağımıza yerleşmiş olan ve sayıca diğer hücrelerimizden daha çok olan bu mikroorganizmalar bize annemizden, daha anne karnındayken geçer ve 7-8 yaş sonuna kadar bağırsak mikrobiyomunun %60’ı bireyin ana sistemini oluşturur. Bağırsak mikrobiyotamızı yaşam süresinde yediklerimiz, içtiklerimiz, kullandığımız probiyotikler olumlu yönde etki ederken kullanılan antibiyotikler ise birçok yararlı bakteriyi kaybetmemize sebep olur. Bu nedenle, özellikle çocukluk döneminde, antibiyotiklerin kullanımında çok dikkatli olunması gerekir. Elbette enfeksiyon hastalıklarında, gerekli ise kullanılır. Ancak doktor gözetimi olmadan, gereksiz antibiyotik kullanımı bizim çok sayıda iyi bakteriyi kaybetmemize sebep olur.
Bağırsak mikrobiyotamızın önemli bir kısmı anne karnındayken bize geçer dediniz. Bu nokta gebelerin bağırsak sağlı çok önemli.
Elbette, gebelerin bağırsak sağlığı, yeni doğanın bağırsak sağlığı çok önemli. Şunu da belirtmek gerekir, yeni doğanın sağlıklı mikrobiyotası için anne sütü alması çok önemli. Çünkü anne sütü, bağırsak için çok faydalı olan bifidobakterium grubu mikroorganizmaları en barındırıyor. Anne sütü almış olmak, sağlıklı beslenme, erken dönem antibiyotik kullanımı olmaması için bağırsak sağlığının korunması bağışıklık yanıtının gelişmesi için de çok önemlidir.
Sağlıklı beslenmeden kastımız ise şekerden, kutulu ve katkılı gıdalardan uzak durulması; Akdeniz tipi beslenme diye adlandırılan doğal ürünlerin, zeytinyağının, sebzenin, balık gibi beyaz etin, yoğurdun ve nar-pancar gibi mor gıdaların tercih edilmesidir.
Bağırsağın ikinci beyin olma meselesine gelirsek bu mikroorganizmalar bizi nasıl yönetiyor?
Bağırsak mikroorganizmalarının besinlerin sindirimi sırasında oluşturdukları parçalanma ürünleri direkt bağırsak beyin ekseninde çalışıyor. Bu sinir iletisinde görev alan kimyasalların sentezindeki serotonin (mutluluk hormonu) gibi nörotransmitter dediğimiz kimyasalların %90’ı aslında bağırsaklardaki mikroorganizmalar tarafından yapılır. Bu nedenle bağırsak yeterince sağlıklı değilse kaygıya ve depresyona yatkınlıklarımız daha da artar.
Klinik incelemelerde ortaya çıkan sonuçlara göre, erişkinlerde daha çok kaygı, depresyon bozuklukları, dikkat eksikliği, sisli beyin dediğimiz başımda bir bulut var hissi gibi sorunlar bağırsaktaki dengesizliklerle ortaya çıkan tablolardır. Çocuklarda ise yine sıklığı artmış olan nöro gelişimsel dediğimiz grupta yer alan otistik spektrum bozuklukları olan çocuklarımızda bağırsak dengesizliği ve bağırsak bozuklukları ilgili şikâyetlerin fazla olduğunu gözlemliyoruz. Bu rahatsızlıkları bağırsak mikrobiyom analizleri ile inceleyip müdahale ettiğimizde de bu çocuklarda ciddi göz temasının arttığı, tekrarlayan hareketlerin ve agresif davranışların düzelmesi gibi sonuçlar ortaya çıkıyor.
Bağırsak ve beyin ekseni dedik ancak bağırsağı bir ana merkez olarak düşünebiliriz. Mesela; bağırsak ve akciğer, bağırsak ve cilt gibi eksenler de yer alıyor. Bağırsak ve cilt ekseninde değerlendirdiğimizde analizler sonucu ortaya çıkan en yaygın problemlerden biri alerjilerdir.
Bu noktada, biraz önce bahsettiğimiz gibi, mikrobiyom analizi ve bağırsak profiline göre yediklerimizi düzenlemek, sağlıklı besinler tercih etmek, kutulu gıdalardan uzak durmak, inek sütü yerine keçi ya da koyun sütü tercih etmek, beyaz un yerine siyez ununu tercih etmek gibi ufak değişikliklerle bağırsak mikrobiyotasını sağlıklı bir hale getirmek mümkün.
Peki, bağırsak mikrobiyomları sağlığımız üzerinde bu kadar etkiliyse kilo problemlerimizde de etkili midir?
Bizim bazı genetik değişikliklerimizle bağırsaklarımıza, enterotip adını verdiğimiz ve bizi beslenme gruplarına yönlendiren özel grup bakteriler yerleşiyor. Örneğin ruminococcus adını verdiğimiz bir grup bizim daha çok mayalı hamur, börek, tatlı gibi besinleri yememize sebep oluyor. Bazı gruplar da daha çok et tüketmemize sebep oluyor. Bazı gruplar ise sebze tüketmemize…
Bu noktada dengeyi sağlamaya çalışmak devreye giriyor ve bağırsak mikrobiyotası bu dengeyi sağlayabilen unsurudur. Bu dengeyi sağlayıp beslenme düzenimizi şekillendirdiğimizde kilo kontrolü daha kolay sağlanabilir.
Sürekli bahsediyoruz, probiyotik nedir? En önemlisi yoğurt probiyotik midir?
Probiyotikler, suş kodu adını verdiğimiz bir özel tanımlama numarası olan ve bağışıklık yanıtını düzenleyen bakterilerdir. Yoğurt ise bir probiyotik değildir çünkü ona tanımlanan kod numaralarını içermez, mide asidinde parçalanır, bağırsaklarımıza geçemez. Fakat çok iyi bir fermente üründür ve laktik asit bakterisi içerir. O yüzden sağlık yönetiminde ve sağlık desteğinde yoğurt, tarhana, turşu gibi gıdalar bizim için önemlidir.
Son olarak kış mevsimi yaklaşıyor. Soğuk algınlığı için nelere dikkat edilmeli?
Enfeksiyonlardan korunmanın önemli bir yolu oral mikrobiyom dediğimiz ağızdaki mikrobiyota sağlığını korumaktır. Bağırsaktan sonra en kalabalık mikroorganizma ağızdadır ve özellikle tekrarlayan enfeksiyonlarda iyi bir ağız bakterisi takviyesi bize önemli bir avantaj sağlar. Oral probiyotikler ile üst solunum yolu enfeksiyonu engellediğimiz zaman alt solunum yolu enfeksiyonu riski de azaltılmış olur. Ayrıca viral gribal enfeksiyonlardan da korumuş olur.
Bununla birlikte bazı probiyotikler, ishal ile seyreden yaz ve sonbahar aylarında salgınlara yol açan gastroenteritlerden de bizleri koruyabilmektedir. Ancak şunu da belirtmek lazım, bu probiyotikleri kullanmadan önce mutlaka uzman bir hekime, sağlık profesyonellerine danışmak gerekir. Uzman bir hekimin yönlendirmesiyle oral probiyotikler hem yetişkinlerde hem de çocuklarda kullanılabilir.
Biz bu probiyotikleri nereden alabiliriz?
Eczaneden temin etmek gerekir ve çoğu probiyotiği soğuk zincirde olması gerektiğine dikkat etmek gerekir. Yani soğukta saklanması gerekiyor. Ayrıca şunu da tekrarlamak istiyorum probiyotik kullanımı ve sağlık yönetimi amacı ile kullanımı mutlaka doktor yönetiminde olması gerekir.
Herkese sağlıklı bir bağırsak ve sağlıklı bir yaşam dilerim.